
Tasfiye Politikaları Zirai Dondan Daha Zararlıdır
“Asgari ücretle çalışanların maaşı enflasyon karşısında güneş görmüş kar gibi eriyorken çiftçilerin bankalara olan borçları, yabancı gök cisimleri gibi uçuyor.”
6 Temmuz 2025
Milyonlarca emekçi geçim sorunuyla mücadele ederken uluslararası finans sermayesinin maaşlı çalışanı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Osmanlı Maarif Bakanı’nın “Okullar olmasaydı Milli Eğitim’i ne güzel yönetirdim” demesi gibi “ev kiraları ve okul giderleri olmasaydı enflasyon düşüyor” diyerek halkın sorunlarına ne denli yabancı olduğunu göstermiş oldu.
AKP iktidarının ekonomik politikalarının uygulayıcıları halkın kronikleşen ve her geçen gün biraz daha derinleşerek devam eden açlık ve yokluk sorunuyla ilgilenmiyorlar. Çünkü onların böyle bir derdi-tasası yok. Onlar için varsa yoksa uluslararası finans tekellerinin sermayesine yeni akçeler eklemektir.
AKP iktidarının tarım alanında uygulamış olduğu neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikası nedeniyle şehirlerde (ve artık kırlarda da) yaşayan emekçi kesimler, en temel gıda ürünlerine ulaşamaz oldu. AKP’nin tarım politikası çok uluslu endüstriyel tarım-gıda tekellerinin ülke üretim rejimini organize ettiği ve (tarım tekellerinin) dünya tarımsal üretim rejimini dönüştürerek bölgelerde sınırlarını önceden çizdiği üretim tarzına uygun, şirketlerin kontrol ettiği kapitalist sermaye birikiminin (tarım-gıda) üretim rejimidir.
Dünya genelinde kimyasallaşmamış, endüstriyelleşmemiş geleneksel yerel desen bazlı üretim modeline dayalı köylü/küçük aile üreticiliğinin tasfiye edilerek (daha doğru ifadeyle dönüştürülerek) tektipleştirilmiştir.
Endüstriyel tarımın hakim olduğu üretim rejiminde oyunun kuralı bellidir; çiftçilerin, köylü/küçük aile üreticilerinin emeği gasp edilirken; şehir ve kırlarda yaşayan emekçilerin, tarım şirketlerinin belirlediği koşul ve fiyatlarla ve yine onların belirlediği gıda türlerine ve onların istediği zaman “ulaşmalarıdır.
Komprador kapitalist üretim rejiminde siyasi iktidarın ve onun politika uygulayıcıları olan bakanların tek bir görevi vardır; halktan gasp edilen değerlerin emperyalist şirket sermayesine aktarılmasıdır. İşte bu yüzden Nisan ayında yaşanan büyük zirai don sonrası çiftçiler, köylüler (sayıları bir milyonu bulan) mevsimlik tarım işçileri, şehirlerde yaşayan emekçiler zarar ederken, uluslararası ve komprador- kapitalist tarım-gıda şirketleri, büyük ithalatçı ve ihracatçı tüccarlar, kârlarına kâr katarak krizi fırsata çevirmiştir.
Bu sistemi ilk AKP başlatmamış olsa da onlarla birlikte kurumsal yapıya büründürülmüştür. Bugün Türkiye’deki tarım-gıda piyasasının neredeyse tamamı uluslararası ve komprador şirketlerin kontrolüne geçmiş durumdadır.
Yazlık meyveler ateş pahası!
Nisan ayında meydana gelen büyük zirai don olayında 36 ilde meyve ve sebze bahçeleri ağır şekilde zarar görmüş, çoğu ilde de ürünler % 60 ile 100 arasında yok olmuştur. Kimi illerde ise donun şiddetine göre üzüm, elma, armut, erik kiraz, kayısı, fındık, şeftali, fıstık ve daha birçoğunda zarar sadece bu yılla sınırlı da kalmamış/kalmayacaktır.
Bizzat Meclis Zirai Don Komisyonu ön inceleme raporuna göre, genç meyve bahçelerinde zarar 2-3 yıl sürecektir.
Halihazırda çiftçiler, köylüler açısından üretim koşulları yeterince zorken ve şehirlerde yaşayan emekçiler açısından gıdaya erişim benzer biçimde yeteri kadar zorken, bu yıl mevsimi olmasına rağmen birçok ürün, pazar tezgâhında neredeyse hassas kuyumcu tartısıyla satılır olmuştur.
Eriğin kilosunun 200-300 lira, kirazın kilosunun 500-600 lira, karpuzun yarısının 100 lira olduğu travmatik durumla ilk kez karşı karşıyayız demek mümkün. AKP’nin gıda-tarım şirketlerinin yüksek kârını önceleyen politikaları nedeniyle son yıllarda tarım-gıda fiyatları iktidarın politikalarına ek olarak ekstra fiyatlar genel eğrisinin sürekli tırmanmasına sebep oluyor.
Bu durum da yine kapitalist-ekonomik siyasal toplumsal düzenden kaynaklanmaktadır. Bilinir ki, kapitalizmde krizler kıtlıktan değil bolluktan doğar, yani aşırı üretim krizleridir. Finanstan sanayi alanlarına artı-değerin dağılımı ve birikiminde yaşanan tıkanıklıklar, pazar-piyasa alanında kendini hissettirir. Özel alarak Türkiye sahasında çok boyutlu olan gelir dağılımı eşitsizliği, enflasyonun önemli nedenlerinden biri olarak rol oynamaktadır. Zirai don durumuyla birlikte emekçiler, yoksullar üzerindeki baskı, bu nedenle çifte etki yapmakta, fiyatlar genel eğrisi çift yönlü olarak yoksulluğu büyütmektedir.
Daha önceki yıllarda gıda krizinin “normalden” daha yakıcı hissedildiği zamanlarda AKP’li yetkililer televizyon ekranlarına çıkararak meyve ve sebze fiyatlarının pahalı olmasının sorumluluğunu halka yüklediler. Onlara göre gıdanın pahalı olması; insanların meyve sebzeleri mevsimi dışında tüketmek istemesi ve eğer bir ürün sadece mevsiminde alınırsa ucuz olurmuş.
Yaz mevsimindeyiz ve bütün yazlık meyveler (kiraz, karpuz, kayısı, çilek vs.) ateş pahası.
Asgari ücretle çalışanların maaşı enflasyon karşısında güneş görmüş kar gibi eriyorken çiftçilerin bankalara olan borçları, yabancı gök cisimleri gibi uçuyor. Küçük aile üreticileri, tarım tekellerinin piyasa üzerindeki gücüyle mücadele edemeyerek üretimden kopmaya devam ederse bugün gıda krizinin adı zirai don olur, yarın başka bir şey. “Neden” değişse de sonuç değişmez. Klasik piyasa kuralıdır, üretim azaldıkça üretimi azalan şeyin pazarda değişim değeri artar ve pahalılanır.
Mehmet Şimşek ekonomide işlerin yolunda gittiğini söylemek için, ekonomide ılımlı büyüme şeklinin sürdüğünü iddia etse de tarımsal üretim için aynı “ılımlı büyüme” söz konusu değildir. Ortaya çıkan tablo, en azından tarımsal üretim açısından bambaşka bir gerçekliğe işaret ediyor. Buna göre; tarım, ormancılık ve balıkçılık alanlarında üretim % 2 küçülmüştür.”1 Ilımlı büyüme, süt üretimi açısından da aynıdır: “2022 yılında Türkiye’nin nüfusu 63 milyon, çiğ süt üretimi 23.5 milyon tonken, nüfusun 88 milyona yaklaştığı 2024’te üretim 22.5 milyon tona gerilemiştir.”2
Her defasında köylü kaybediyor, şirketler kazanıyor!
Süt üreticileri, Ulusal Süt Konseyi’nin, sanayicilerin çıkarını gözeterek belirlediği 17.15 liraya bile sütünü satamıyor. 13-14 liraya zararına satmak zorunda bırakılıyor. Bu da süt üreticilerinin üretimden kopmasıyla sonuçlanıyor. “Hayvan yetiştiricileri zarar ederken Tarım Bakanlığı’na bağlı ve temel görevleri arasında ‘dar gelirlilerin kırmızı ete erişimini güvence altına almak’ta olan Et ve Süt Kurumu (ESK) 2024 yılında net 11 milyar lira kâr etmiştir.”3
AKP iktidarı, küçük aile üreticilerinin, endüstriyel tarım şirketlerinin doğrudan birer aparatı olması için elinden geleni ardına koymuyor. Zirai don sonrası TARSİM (Tarım Sigortaları Havuzu İşletmesi), çiftçilerin zararını 21 milyar TL olarak tespit etti. Çiftçilere ise sadece 1 milyar lira ödedi.
TARSİM, hasar tespiti yaparken çiftçi dostu değil, düşmanı gibi davranan bir kurumdur. Genel zararın mali karşılığı 21 milyarın çok üzerinde olduğu bilinmesine rağmen TARSİM tespit ettiği zararı bile ödemekten çok uzaktır. Özellikle meyve ve sebze üretiminde sadece bu yıl değil, önümüzdeki yıllarda da zirai donun etkisinin sürecek olması çiftçilerin, köylülerin kırılgan üretim yapısını daha da zora sokmuştur.
Zirai don kuraklık, aşırı yağış veya başka bir şey hiç fark etmez, sonuç değişmiyor. Çiftçiler, emekçiler kaybederken endüstriyel tarım şirketleri siyasi iktidarın uyguladığı politikalar neticesinde kazanan taraf oluyor. Gıda krizi yaşanıyor, çünkü tarımsal üretim nüfus artarken küçülüyor, gıda enflasyonu artıyor. Çünkü üretim maliyetleri sürekli artıyor, alım gücü düşüyor. Çünkü iktidar, sorunu, tüketim talebinin yüksekliğinde görüyor ve onu düşürmeye çalışıyor.
Ancak talep düşüyor fakat fiyatlar genel tabloda değişmiyor. Türkiye ekonomisinin temel parametrelerindeki istikrarsızlık sürdükçe hem enflasyon artmaya devam edecek hem de zirai don gibi doğa kaynaklı etkiler tarımsal mal ve hizmet piyasasını negatif yönlü etkilemeyi sürdürecek. Tarımsal verilerin ve zirai don raporunun ortaya koyduğu yalın gerçek aleni şekilde görülmektedir. Bunların azalmasının tek yolu piyasa dışı yatay ve dikey üretim ilişkileri geliştirmekten geçiyor. Kooperatifleşmeler bunun için önemli adresler. Türkiye tarım gıda emekçileri bu yolu tüm boyutlarıyla değerlendirmelidir. Aksi halde tarımsal tasfiye politikalarının zirai dondan çok daha büyük zararlar verdiği ortadadır.